La Corda De Promo

17 Ocak 2014 Cuma

Nokta-lama.

                                   
 
                                        "Lütfen noktalama işaretlerine dikkat ediniz" 
    Noktalama işaretleri bazen kelimelerden fazlasıdır. Doğrudan değil, dolaylı anlatımdır. Cümlelerin mimikleridir esasen.  İmlâ kurallarının genel geçer olmasına itirazım var. Noktalama işaretleri, karakteristiklerdir. Hangi cümle içinde kullanıldığı, kullananın karakterini yansıtır. Onları doğru yere koymak, senin sanatındır. Özgün olmalıdır. 
    Yazılarımda araya işaretler gizlerim. Onlar benim vurgularımdır. Ses tonumdaki dalgalanmaların simgeleridir. Hâl böyleyse, kim karışır hangi işareti nereye koyacağıma? "Huzur isyanda" demiyorum, kişiliğimi yansıtan yazılar yazmak istiyorum. Her şeyiyle, hislerimle doldurduğum cümlelerimi kurallarla köreltmek istemiyorum. 
    Önceleri, kitap okurken, bazı yazarların cümle başındaki harfleri küçük yazmasını yadırgardım. 'Koskoca yazar olmuş, geldiği hâle bak' diye hayıflanırdım. Ah! Sevgili yazarlar, şimdi yazarlığa soyunan birisi olarak af dilesem kabul olur mu? Yaşamadan, hissetmeden yargılamak ne kolay bizler için. Oysa şimdi anlıyorum, küçük harfle başlamak, O'nun yazılarının kişiliğiydi. Kim bilir belki önceki cümleye hakikaten nokta koymamıştı, bitirememişti. Belki kopamamıştı o sayfadan, yeni bir sayfa açamamıştı.
    Yazar bi' nevi,  laf yerindeyse yaratıcıdır. Tanrı gibi değil elbette, ama kendisine verilenlerle yeni bir şey ortaya çıkaran, ona imzasını atandır. Yazıların altına imza atmak, bu nedenle önemlidir. O senindir, senin maneviyatın, senin karakterin, seni farklı kılan her şeydir o yazı.  Şarkı söylemek gibidir, noktalama işaretleri senin o şarkıdaki yorumundur. 
    Her cümle bir sahne ise, imlâ kuralları, yazarın kuklalarıdır. İpleri kesmeyiniz. 

9 Ocak 2014 Perşembe

Bir insan geçti dünyadan.

 

  Bi' insanı yalnız bir gün anmak hep yavan gelmiştir bana. Eskiden doğum günlerine çok anlam yüklerdim. Oysa ne saçma. Yo! Bittabi özel. Lâkin tüm sene içinizde tutup söylemediğiniz cümleleri o güne saklamak bi' tuhaf sanki. 
'Seni çok seviyorum' cümlesini ya da 'İyi ki varsın' cümlesini en çok o gün duymuşumdur. Sanki yalnız o gün seviliyormuşum gibi. Sözüm meclisten içeri hanımlar beyler. Bir insana sevildiğini hissettirmek için tüm sene gelecek olan bir günü beklemenin lüzumu nedir? Ben sevdiğini söylemenin gerekliliğine inananlardanım belki de. Küçükken annem ile babama yeterince söyleyemediğim içindir belki. Ancak mektuplarda konuşanlardandım. Şimdiyse her fırsatta.. Sevdiğini söyleyince şımarır der kimileri. Sen şımarmaz mısın derim ben de? Sevilmek, sevmek. Dünyanın en güzel hisleridir. 
    Bugün Cemal Süreyya'nın vefatının yıl dönümü. Aslında halâ yaşadığının kanıtı. (Süreyya yazdım farkındalıkla soyadına. Sevenler, tanıyanlar iyi bilir ki aslı budur.) Araya bir not sıkıştırmak isterim, ben bi' insanı bir gün anımsayanlardan değilim. Tutkulu bir şiirsever olarak satırlarıma onun cümleleriyle devam etmek istiyorum izninizle ; 

                                     "Yaşayanlar unutmuştu bizi,
                                                         Biz öldüğümüzle kalmıştık" 

    Yaşayanlar, yaşayanları da unutmamış mıydı? (Yazar burada farkında olmadan dalmıştır). Tam burada susmak geliyor içimden. Belki, gözlerim dolduğu içindir. Yaşarken sevmeye, affetmeye, anlayışlı olmaya çalışmadığı insan için kara günde yaş dökenleri ömrü hayatımca anlayamayacağım sanırım. 
Benim de selamımı eksik ettiklerim var elbet. Sanmayın ki bu kadın bir peri. O la la!
    İnsanım ben de yahu. Kırgınlıklarım,sustuklarım var elbet. Kimi zaman vefalıyım kimi zaman vefasız. Kimi zaman haklı kimi zaman hak-sız. Ama bi' vicdanım var. İçimi kemirdiğinde hiç düşünmeden ardından koşan gururum var. Kimileri buna gurursuzluk der. Ben demeyeceğim. Her an uzatmaya meyilli ellerim var. Neden uzatan sen değilsin diyen bi' kalbim var. Görmeye lüzumsuz, konuşan gözlerim var. 
Ve sevgili 'insanlar' :
Hepimizin her şey için bi' sebebi var. Mesken edindiğimiz.
Yaşayanlar da unutuluyordu. İncir çekirdekleriyle.
Vesselâm.